Türkiye'ye karşı oyun planı: Ege adalarını kirala, Kıbrıs Rumlarını eğit, Libya meselesini kaşı
İsrail basını, Türkiye'ye yönelik tehdidin dozajını her gün biraz daha artırıyor. Tel Aviv medyasının amiral gemisi Jerusalem Post'ta yazan Ariel Harkham, Ankara'nın durdurulması için soykırımcı siyonistlere bir dizi çağrıda bulundu. Teklifler arasında Ege'de Yunanistan kontrolündeki adalara yerleşmek, Güney Kıbrıs'ta mevzilenmek, Libya'daki çatışma alanını körüklemek ve Ankara-Kahire hattında çatlak oluşturmak var.
Gazze'de soykırım yürüten terörist İsrail ordusu, aynı zamanda Lübnan, Suriye ve İran'a saldırılarda bulunurken Türkiye'ye yönelik tehdit dozajını her geçen gün biraz daha artırıyor.
Türkiye'nin güneyden kuşatılması projesi başarısız olunca terör örgütü PKK/YPG'nin militan sayısını artırmaya ve örgütü tahkim etmeye ağırlık veren siyonistler, gözünü şimdi Adalar Denizi'ne dikti.
İsrail basını, Yunanistan kontrolündeki adaları kiralayıp buraya asker ve deniz platformları yerleştirmekten bahsediyor.
Ankara-Kahire eksenindeki normalleşme adımlarından son derece rahatsızlık duyduğu gözlenen İsrail'de basın, Türkiye ile yaşanması muhtemel bir savaşa ilk adres olarak Doğu Akdeniz'i gösteriyor.
Tel Aviv medyasının amiral gemisi Jerusalem Post'ta Ariel Harkham imzalı makale, Yahudilerin zihinsel arka planını gözler önüne seriyor.
Soykırımcı İsrail ordusunun derhal Yunan adalarına yerleşmesini isteyen Harkham, Türkiye ile Mısır arasında anlaşmazlık konusu olan Libya meselesine de el atılması ve Hafter'in desteklenmesi çağrısı yapıyor.
ÖLÜMCÜL DARBE BEKLENMEDİK OLANDAN GELİR
"İsrail müttefikleriyle daha güçlü ittifaklar kurmak için Akdeniz ufkuna bakmalı" başlıklı yazısında Harkham şu ifadeleri kullandı:
"Savaşın ikinci yılına girerken İsrailli politikacı ve stratejistlerin hemen belirgin olmayabilecek tehditleri fark etmeleri kritik önem taşıyor.
Çünkü genelde en ölümcül olanı beklenmedik şekilde gelişen 'arkadan bıçaklama'dır. Geniş resme bakıldığında ufukta en ciddi tehditlerin İsrail'in arka bahçesi Doğu Akdeniz'de olabileceği görülüyor.
Başbakan Netanyahu uluslararası baskıya direnip Refah'a girince Gazze'den Mısır'a uzanan dünyanın en büyük kaçakçılık tünellerini ortaya çıkardı ve Mısır ile 'soğuk barış'ın İsrail'in hayal ettiğinden çok daha zayıf olduğunu fark etti.
Mısır, Hamas'ın terör altyapısını güçlendirmek için kullandığı hayati öneme sahip tedarik yollarını hizmette tutarak sözde müttefiki İsrail'i cihatçı saldırılara karşı savunmasız bıraktı."
TÜRKİYE DÜŞMAN BİR DEVLETE DÖNÜŞÜYOR
"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 20 yılı aşkın liderliğindeki Türkiye, stratejik bir müttefik olmaktan çıkıp açıkça düşman bir devlete dönüştü. 2022-2023 başlarındaki kısa diplomatik ısınmaya rağmen Erdoğan o zamandan beri Hamas'ı savundu, Hamas liderliği için güvenli bir liman sağlamaya devam ediyor.
Erdoğan, İsrail'e karşı koymak için İslam ülkelerinin bir ittifak kurması çağrısında bulunarak söylemini yoğunlaştırdı ve İsrail'i yayılmacı tehdit ve devlet terörizmi ile suçladı. Türkiye, İsrail'e silah ambargosu talep eden 52 ülkenin desteğiyle Birleşmiş Milletler'e mektup sundu.
İsrail, Erdoğan'ın düşmanlığını, İsrail'i zayıflatmayı amaçlayan diplomatik manevralarını veya Türkiye'nin önemli askeri ilerlemelerini görmezden gelemez.
Bu özellikle Doğu Akdeniz, Ege ve Karadeniz'in geniş alanları üzerinde Türk hakları iddia eden 'Mavi Vatan' doktrini göz önüne alındığında doğrudur. İsrail liderlerinin gelecekteki Türk provokasyonlarını caydırmak için etkili bir strateji geliştirmeleri gerekir."
İNSANSIZ DENİZALTI VE MAYIN SAVAŞI...
"Sorunlar, Erdoğan'ın İsrail'e karşı Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi ile ittifak kurmaya yönelik ilgisiyle derinleşiyor. Her iki lider de 2021'den beri üst düzey görüşmelerle ilişkileri düzeltti ve bu diplomatik yakınlaşma, birleşik bir cepheyi önlemek için Doğu Akdeniz'de bir güç dengesi sağlamaya odaklanan İsrail stratejisini gerekli kılıyor.
İsrail, bu iki komşu devletin Akdeniz'deki en büyük donanma filolarına sahip olduğunu ve 7 Ekim sonrası manzarada somut bir tehdit oluşturduğunu görmezden gelemez.
İsrail deniz kuvvetlerini güçlendirmelidir. Gerçek caydırıcılık sadece gelişmiş teknoloji değil, aynı zamanda özellikle İsrail'in küçük ulus statüsü göz önüne alındığında, gücü tutarlı bir şekilde yansıtma kapasitesi gerektirir.
İsrail, deniz savunma kabiliyetini genişletmek için üç temel alana öncelik vermelidir: USV (insansız deniz araçları) ve UUV (insansız su altı araçları) filosunu geliştirmek, denizaltı filosunu önemli ölçüde genişletmek ve gelişmiş, gezici mayın savaşına büyük yatırımlar yapmak..."
EGE ADALARINA YERLEŞ, HAFTER'İ DESTEKLE
"Stratejinin ikinci katmanı, güvenlik dinamiklerini dengelemek ve Türk-Mısır maceracılığını caydırmak için Doğu Akdeniz'deki diğer bölgesel oyuncularla ittifakları güçlendirmeyi içerecektir. İsrail'in (Güney) Kıbrıs ve Yunanistan ile son 10 yılda güçlenen ittifakı, daha da büyük bir askeri işbirliğine dönüşmelidir.
Örneğin, İsrail Yunanistan'ın hava kuvvetlerinin modernizasyonunu desteklerken, Yunan adalarındaki deniz üsleri için kiralama hakları elde etmeye çalışabilir.
Ayrıca, İsrail (Güney) Kıbrıs silahlı kuvvetlerini Türk tehditlerine daha iyi direnmeleri ve İsrail donanmasının yeniden ikmal yapmasına izin verecek anlaşmaları güvence altına almak için destekleyebilir ve eğitebilir."
"Üçüncüsü, İsrail ittifakları şekillendirmek ve olası bir Türk-Mısır eksenini dengelemek için yumuşak güçten yararlanmalıdır. Libya Ulusal Ordusu'na (LNA) sınırlı destek sağlamak stratejik olabilir.
Mısır LNA'yı desteklerken, Türkiye rakiplerini destekliyor. LNA'ya yardım ederek İsrail, Mısır ve Türkiye arasındaki önemli bir konu üzerinde nüfuz kazanabilir. Mareşal Halife Hafter'in LNA'sı iktidara gelirse, İsrail doğu Akdeniz küresinde dost bir hükümetten faydalanacaktır."
MÜSLÜMAN KARDEŞLER MESELESİNİ KAŞI
"Herhangi bir İsrail güç dengesi stratejisinin önemli bir bileşeni yumuşak gücü içermelidir. Türkiye'nin Müslüman Kardeşler'e verdiği destek, Kahire'de iktidarı güvence altına almak için İhvan liderliğindeki Muhammed Mursi hükümetini deviren el-Sisi için önemli bir tehdit oluşturmaktadır.
Türkiye'nin İslamcı gruplara olan tarihi ve devam eden desteğini vurgulayarak, İsrail derinleşen Mısır-Türkiye ilişkilerini karmaşıklaştırabilecek ideolojik çatlakları vurgulayabilir.
İsrailli diplomatların, özellikle deniz sınırları ve kaynakları konusunda Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki artan saldırganlığını vurgulaması hayati önem taşıyor.
İsrail ayrıca Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nu genişletmeye ve Mısır-İsrail gaz ortaklıklarını geliştirmeye odaklanmalıdır. Her iki ülkenin de Avrupa'ya doğalgaz tedarik etmesini sağlayan bu tür işbirlikleri, Türk etkisine karşı güçlü bir denge unsuru olabilir."
ERMENİ SOYKIRIMINI TANIYALIM, NE KADAR İNSANCIL OLDUĞUMUZ ANLAŞILSIN
"SON OLARAK, Erdoğan hükümetinin antisemitik söylemi ve İran ekseniyle olan ittifakı göz önüne alındığında, İsrail'in Ermeni soykırımını resmen tanımasının zamanı geldi.
Bu hareket, ahlaki bir yükümlülük olmanın ötesinde, Erdoğan'ın İsrail'e yönelik suçlamalarına yönelik sivri bir yanıt olacak ve kendi rejiminin çelişkilerini ve tarihi inkarlarını vurgulamaya hizmet edebilir.
Böyle bir tanınma, İsrail'in insan haklarına olan bağlılığını güçlendirecek ve Ankara'ya cam evlerde oturanların kan iftirası atmamaları gerektiğini hatırlatacaktır.
İsrail, İran'dan gelmekte olan tehditlerle karşı karşıya kalırken ve 7 Ekim'den sonra savunma duruşunu yeniden yapılandırırken, Doğu Akdeniz'deki artan riskleri göz ardı etmemelidir.
İsrail'in Mısır-Türkiye yakınlaşmasına karşı koyma yaklaşımı, güçlendirilmiş bir donanma, bölgesel ortaklarla güçlendirilmiş ittifaklar ve Türkiye'nin istikrarsızlaştırıcı etkisini vurgulayan diplomatik önlemleri içermelidir.
Doğrudan çatışmadan ziyade işbirlikçi caydırıcılığa odaklanan bu çok yönlü strateji, bölgeyi istikrara kavuşturmaya ve İsrail'e karşı kendi arka bahçesinde birleşik bir cephe oluşmasını önlemeye yardımcı olabilir."